Kelime Kökeni
Farsça barġul veya burġul برغل "kaba öğütülmüş buğday" sözcüğünden alıntıdır.
Tarihte En Eski Kaynak
Farsça'da kaba öğütülmüş bulgur anlamına gelen (برغل) barġul/burġul/bulġur kelimesinden türemiş olması muhtemeldir. Sözcük ne zaman yazıldığı kesin olmamakla beraber (tahmini 14. yüzyıl öncesi) Memluk Kıpçakçası ile ilgili yazılmış eserlerden olan et-Tuhfetü’z-zekiyye fi’l-lugati’t-Türkiyye'de görülür. Bir başka kaynak da Hinduşah b. Sançar'ın 1469 yılında Farsça yazdığı Sıhahu'l-Acem adlı eseridir. Kelime daha sonra Yunan diline pilguri diye geçmiş, daha sonra da batı dillerine yayılmıştır. Batı dillerinde genelde burgul diye ifade edilmektedir
Önemli Not: Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve bu kelimenin kullanıldığı yazılı ilk kaynaktır. Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olabilir.
Yunanca pligoúri πλιγούρι (aynı anlamda) Türkçeden alıntıdır.
carīş [Ar.]: burġun/burġul
Dünyada ilk işlenen gıda maddelerinden biri olan bulgur, Moğol İmparatoru Cengiz Han'ın seferlerinde ordu erzakları arasında yer almıştır.
MÖ 2800'de Çin İmparatoru Shen Nung, bulgurun ana maddesi olan buğdayı; pirinç, darı, arpa ve soya fasulyesiyle birlikte beş kutsal bitkiden biri olarak belirlemiştir.
Hıristiyanların kutsal kitabı İncil de, eski Babil, Hitit ve İbrani halklarının 4 bin yıl önce, Mısırlıların ve doğu Akdeniz’de kurulu diğer uygarlıkların da MÖ 1000 yılında pişirilip kurutulmuş buğdayı kullandıklarını gösteriyor.
Tarihte, çeşitli isimlerle de anılmış. Romalılar ona “cerealis”, İsrailoğulları “dagan”, diğer Ortadoğu halkları da “arisah” demişler ki, İncil’de de bu adla anılır.
İncil arkeologlarına göre, yarı kaynatılıp güneşte kurutulmuş buğdaydan elde edilir ve “burghul”, “burghoul”, “balgour”, “boulgur” gibi çeşitli şekillerde yazılır. Ve, kendisi gibi adı da binlerce yıl öncesinden bugüne gelir. Birçok Batı dilinde de bulgur, Ortadoğu halklarının kullandığı şekliyle, yani “bulgur” olarak geçiyor.Anadolu ve Mezopotamya’da doğup dünyaya yayılan bulgur evrensel bir damak tadı. Zaten bulgurla yapılan yemeklerin sadece tariflerine bakmak bile, ona verilen değeri anlamaya yetiyor.
Önemli ve ekonomik bir karbonhidrat kaynağı olan bulgurun kökenini yüksek ihtimalle Orta Doğu'dur.
Bulgurun yapımında kullanılan antik yöntemin ise günümüz Güneydoğu bölgesine dayandığı düşünülmektedir.
Bununla beraber 13. yüzyıldan önce bulgurdan veya bulgurun kökeninden bahseden bir kaynak bulunmamaktadır.
Genel görüşe göre Osmanlı İmparatorluğu bulguru imparatorluk boyunca yaygınlaştırmıştır.
HEDİK
Süryanice hede (=buğday) de bununla bağlantılıdır.
Ayrıca Danimarkaca hvede ile İsveççe vete, ‘buğday’ demektir. Bu açıdan, buğday karşılığındaki İngilizce wheat ve Yidişçe veyts sözcükleri de örneklenebilir.
Yaygın olarak bilinen hedik sözcüğüne yol açan Ermenice hat ve hatik, ‘tahıl’, ‘tane’ karşılığında bilinmektedir. Bu sözcük Еrmеnicе had հատ “tanе” sözcüğündеn türеtilmiştir.
Kaynatılmış buğdaya verilen isim. Yaşadığımız ülkenin Doğusundan Batısına dek tüm bölgelerinde hedik ve benzeri sözcükler telaffuz edilmektedir. Bununla birlikte; Isparta, Burdur ve Afyon’un bir kısım yörelerinde haşlanmış tahıla DİRGİT denilmektedir.
Hedik, kimi yörelerde hadik, hedük, hevdik, hedek ve hatik gibi şekiller almaktadır.
Sivas yöresinde hedük, Van’da hevdik, Bitlis’te hatik ya da hadik, Kastamonu dolaylarında hedek ve kırka yakın ilde hedik şekilleriyle karşılaşılmaktadır. Yaygın olarak da ‘haşlanmış buğday’ı belirtmektedir. Harput ve çevresinde de ‘haşlanmış buğday’a hedik denilmektedir. Hediklerin içine Mazgirt havalisinde kabuksuz kavun çekirdeği ve ceviz içi karıştırılarak daha çok kış mevsimine özgü çerez oluşturuluyordu. Kimi zaman hedik ile pekmez karıştırılıyordu. Bu bağlamda, Kürtçede de hedik ‘kaynatılmış buğday’ı ifade ediyor.
DİBEK
Türkiye Türkçesi dep- veya tep- “dövmek, ayakla vurmak” fiilinden Türkiye Türkçesi +(g)Ak ekiyle türetilmiş olabilir; ancak bu kesin değildir.
Daha fazla bilgi için tep- maddesine bakınız.
Hasan Eren, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü (!) sf. 111 döğ- fiilinden *döğek > *düvek > dübek evrimini önerir. Hikmet İlaydın bu görüşü eleştirmiştir.
SOKU
soku/sokku "havan, dibek" [ Divan-i Lugat-it Türk (1070) ]
Nogayca sokmak=vurmak
şokmar=vurmaya döğüşmeye yarayan kalın odun, topuz, yumruk, balyoz
şokumak=gagalamak
şokmar tayak= çomak, odun değnek (dayak atmak)
SETİK
İnce bulgur
Mercana benzeyen bir çeşit boncuk.
Bulgur unu.
1.Ufak bulgur. 2.Bulgur unu. 3.Pirinç kırığı. 4.Kuş yemi, darı.
1.Vücudun eklem yerleri. 2.Parmakların eklem yerleri 3.Eklem yerleri arasındaki bağlayıcı kemik. 4.Hayvanların arka ayaklarının eklem yerleri. 5.At tabanı : Bu tayın setikleri bozuk, rahvan olmaz.
Taneleri olgunlaşmamış ekin başağı : Ekinler setiktedir.
Üçgen biçiminde boncuk kolye : Fatma'nın setiği güzel.
Setik tanımı, anlamı:
İnce : Hafif, gücü az. Zayıf. Düşünce, duygu veya davranış bakımından insanın sevgi ve saygısını kazanan, zarif, kaba karşıtı. Taneleri ufak, iri karşıtı. Ayrıntılı. İyiden iyiye, enikonu, ayrıntılı. Aşırı özen gerektiren, kaba karşıtı. Akışkanlığı çok olan, yoğun ve koyu olmayan (sıvılar). Tiz (ses), pes karşıtı. Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı.
Bulgur : Sert ve ufak taneler durumunda yağan kar, ebebulguru. Kaynatılıp kurutulduktan ve kabuğu çıkarıldıktan sonra kırılan buğday.
Setiklemek : Hayvan tırnağını taşa vurmak.
Setikli : Bulgur unundan yapılmış küçük kalın bazlama.
Yorumlar
Yorum Gönder